Altınay Teknoloji Grubu Koordinatörü Lütfi Okay, Altınay Robot Teknolojileri bünyesinde yer alan “Gelecek Sistemleri” bölümünün yeni kurulmasına rağmen, Almanya’da kurduğu robotlu esnek çoklu birleştirme teknolojisiyle, BMW ve Audi gibi otomotiv ana sanayi üreticilerine komponent üretim teknolojileri geliştirmeyi başardığını ifade ediyor.
Okay ile Altınay Teknoloji Grubu’ndaki son gelişmeleri ve robot endüstrisine konuştu.
Teknolojiyi kullanan değil, üreten bir Türkiye var etmek amacıyla çalışıyorsunuz. Bu kapsamda neler hedefliyorsunuz?
Altınay Teknoloji Grubu olarak yenilikçi, ileri teknoloji içeren projelere imza atmak öncelikli hedefimizi oluşturuyor. Bu doğrultuda 2019 yılında da endüstriyel robotik, enerji depolama ve yönetimi, kara ve hava araçları için otonom teknolojiler, temel kontrol, Ar-Ge ve genel ürün geliştirme projelerimizi devam ettirdik. Teknolojiyi kullanan değil, üreten bir Türkiye var etmek için nitelikli ve her geçen gün büyüyen insan kaynağımızla profesyonel bir iş ekosistemi kurmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Şüphesiz, bugün ve gelecekte teknolojiye egemen olan toplumlar, bu bilgiyi teknolojik ürüne dönüştürme ve sanayileştirme başarısıyla ülkenin refah düzeyini yükselten sürdürülebilir büyümenin sağladığı güç ile de dünyada söz sahibi olacaklar. Altınay Teknoloji Grubu da bünyesindeki tüm şirketlerinin çalışmalarını Türkiye’nin gelişmiş ülkeler arasında yer alma hedefine katkı sağlama vizyonuyla geliştirmeyi sürdürüyor.
Altınay Robot Teknolojileri geçen yıl 25. yılını kutladı…
Evet, 2019 yılı şirketimiz açısından özel bir yıldı. Zira Türkiye’nin ilk endüstriyel robotunun yapılmasının ve aynı zamanda Altınay Robot Teknolojileri’nin kuruluşunun 25. yılıydı. Yıldönümü vesilesiyle çeşitli etkinlikler düzenledik; hem sosyal medya hem de internet araçlarıyla takipçilerimizle ve paydaşlarımızla kutladık. Altınay Robot Teknolojileri bünyesinde bir Ar-Ge Merkezi ve yeni teknolojilerin geliştirilmesi amacıyla “Gelecek Sistemleri” adını verdiğimiz bir bölüm kuruldu. Bu bölüm henüz yeni kurulmuş olmasına rağmen 2019 yılında Almanya’da kurduğu robotlu esnek çoklu birleştirme teknolojisiyle, BMW ve Audi gibi otomotiv ana sanayi üreticilerine komponent üretim teknolojileri geliştirmeyi başardı.
Robot teknolojileri açısından ne tür gelişmeler yaşandı?
Genelde robot teknolojilerinde yurt dışı projeleri üzerine odaklanan bir yıl oldu. Özellikle Romanya’da ve Fas’ta otomotiv yan sanayi için büyük kapasiteli üretim hatları devreye alındı. Yurt içinde de global üreticilere de üretim ve montaj hatları kurulumu gerçekleştirildi. Olbricht tarafında cam bölümü için yıl içinde ABD’de bir proje devreye alındı ve bir başka projeye de başlandı. İntralojistik bölümünde ise, önemli bir üretici olan Çaykur’da çay paketleme ve paletleme sistemi olmak üzere komple bir hat devreye alındı. Diğer yandan dünyada ünlü bir üretici için de yüksek hızlı otomatik depo sistemleri konusunda proje geliştirmeye devam ediyorlar.
Grup olarak 50 yılı aşkın iki köklü Alman firmasını bünyenize dahil etmenizdeki nedenleri öğrenebilir miyiz? Bu doğrultuda hedefleriniz nelerdir?
2015 yılında KSM’yi, 2017’de de cam teknolojisi alanında uzman bir firma olan Olbricht firmasını grubumuz bünyesine dahil ettik. Amacımız, bizim için önemi yüksek olan iki sektörde çalışmalarımızı genişletmek ve başta Almanya olmak üzere AB pazarına girmekti. Yaptığımız pazar araştırmaları, yerleşik bir Alman firması olarak pazara çözümler sunmanın daha iyi olacağını ve daha hızlı sonuçlar alacağımızı gösterdi. Buna paralel olarak firmanın Almanlar tarafından yönetilmesinin ve Almanca konuşulmasının Almanya’daki firmalar için önemli olduğunu gözlemledik ve tecrübe ettik. Bu nedenlerden ötürü de Almanya’da bir firma kurmaktan ziyade, köklü bir Alman firmasını bünyemize dahil etmeye karar verdik. Firmaların 50 yılı aşkın köklü şirketler olmasını da oturmuş şirket kültürlerinin olması, mevcut müşteri profilleri ve portföyleri ile bağlantı ve ilişkilerin kullanılması ve bunların bir avantaja dönüştürülmesi amacıyla tercih ettik. Nitekim öngördüğümüz stratejinin başarılı olduğunu zaman içerisinde deneyimleyerek görmüş olduk. KSM, Almanya odaklı çalışmalar yapıyor. Olbricht öncesinde de zaten hem Almanya’da hem de Almanya dışında müşterileri olan bir firma olması sebebiyle durum biraz daha farklı. Almanya’daki ve Türkiye’deki ekip olarak ikiye ayrılıyor. Almanya’daki ekip ağırlıklı olarak cam konusuna yoğunlaşırken, Türkiye’deki ekip intralojistik, hat sonu çözümler, paletleme, paketleme ve otomatik depo sistemlerine odaklanmış durumda.
Asya ve Avrupa’da giderek yaşlanan nüfus karşı, metal yakalı istihdamı giderek artıyor. Türkiye’de ise robotlar işsizliğe yol açacak mı gibi sorular soruluyor. Bu çerçevede Türkiye endüstrisinde robotlaşmada geldiğimiz noktayı değerlendirebilir misiniz?
Günümüzde gelişmiş ülkelere baktığımızda hepsinin sanayileşmelerini farklı zamanlarda tamamlandığını görüyoruz. Ancak hepsinin buluştuğu tek bir ortak nokta var; o da sanayileşmeyi sadece bir imalat yeteneği kazanma sorunu olarak görmemişler ve bunları uluslararası arenada ön plana çıkabilmek için milli teknoloji geliştirme farkındalığıyla yapmışlar. Dolayısıyla bunu benimseyen ülkeler küresel bazda ön plana çıkmayı başarıyorlar ve geliştirdikleri teknolojileri ulusal avantajları için de kullanabiliyorlar. Bugün ileri teknolojiye dayalı sanayileşme konumuna yükselen ülkelerin araştırmadan eğitim-öğretime, finanstan dış ticarete ve gümrük politikalarına mevzuatlarını bilim teknolojiye destek verebilecek şekilde bir bütün olarak ele aldığını görüyoruz. Dolayısıyla gelişmiş, güçlü ülkelerin elde ettikleri başarıdaki en önemli etken, topyekûn yaklaşımdır. Uluslararası Robotik Federasyonu IFR’nin raporlarında yayınladığı istatistiklere baktığımız zaman, sanayileşmesini tamamlamış ülkelerin robot kullanım oranlarının dünya ortalamasının çok üstünde olduğunu görüyoruz. Buna rağmen hala bu ülkelerin işsizlik oranlarının sanayileşmekte olan ülkelere göre daha düşük olduğunu görürsünüz. Üstelik yetişmiş insan kaynağına açık olduklarını sadece mühendislik değil, diğer farklı rollerde de insan kaynağını sık sık ülkelerine davet ettiklerine de şahit olursunuz. Bu da robotların insanların işlerini almasından ziyade tekrara dayalı, tehlikeli, kalite beklentisinin yüksek olduğu veya çok fazla adetlerin olduğu alanlara öncelik vererek daha az nitelik talebi olan işlerin robotlara devredilmesi olarak algılanmalı. IFR’nin robot yoğunluğu istatistiklerine göre, dünyada her 10 bin çalışan başına düşen robot sayısı 99 iken, ülkemizde bu rakam sadece 30. Dolayısıyla bu ortalamaya yetişmemiz için daha çok mesafe kat etmemiz, sanayileşme ve topyekûn yaklaşım ile ele almamız gerekiyor. Robotlar işsizliğe yol açacak mı tartışmasından ziyade, mesleklerin hangi yönlere evirileceğini ve çalışanların yetkinlik çeşitlendirmelerinin gerekliliklerini ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Teknolojinin çok hızlı değiştiği ve geliştiği bu dönemde insanların ayak uydurması için daha donanımlı ve esnek bir altyapıya sahip olması gerektiğine inanıyorum.